29 Şubat 2016 Pazartesi

CENNETE EN SON GİREN KİŞİ

Sosyal Takipci ve Para Kazanma Sistemi                         


               CENNETE EN SON GİREN KİŞİ


Ebû Hüreyre (r.a.) dan gelen rivayette, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Cennette sizden birinin en ednâ (en aşağı) konumu, ona (Allahu Teâlâ’nın):
“Dilekte bulun” de­mesidir. O kul da dilekte bulunur, dilekte bulunur. Sonunda (Allahu Teâlâ):
“Dilekte bulundun mu?” diye soru verir. O da:
“Evet” diye cevap verir. (Allah-u Azze ve Celle de):
“Dilekleri­nin hepsi ve bir o kadarı senindir” diye buyurur.”

123) Abdullah bin Mesud (r.a.)’dan gelen rivayette Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Cennete son girecek olan ve cehennemden son çıkacak olan adam emekliye emekliye çıkar. Rabbi ona:
“Haydi Cennete gir” diye buyurur. O da:
“Ey Rabbim! Cennet dopdoludur.” der. Bunu ona üç defa daha söyler. Ve her defasında “Cennet dopdoludur” diye ce­vap verir. Bunun üzerine Allahu Teâlâ:
“Sana ‘on defa’ dün­yanın misli kadar vardır.” diye buyurur.”[2]

Müslim’de (186) gelen bir lafızda Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdular:
“Ben cehennem ehlinden son çıkacak ve cennet ehlinden cennete son girecek olan adamı biliyorum. Bu kimse cehennemden emekliye emekliye çıkıverir. Allahu Teâlâ ona:
“Git, cennete gir” diye buyurur. O da Cennete gider, ona öyle gelir ki Cennet dopdoludur. Dönüp:
“Ey Rabbim! Cenneti dopdolu buldum.” der. Allahu Teâlâ ona:
“Git cennete gir” diye buyurur. O da Cennete gider. (Yine) Cenneti dopdolu görür. Dönüp:
“Ya Rabbi! Cenneti dopdolu gördüm” diye cevap verir. Yüce Allah (yine) ona:
“Git cen­nete gir” dünya kadar ve dünyanın on misli kadarı senindir. Ya da ‘dünyanın on misli senindir’ diye buyurur. O da:
“Sen yegâne Melik (otoriter, hâkim) olduğun hâlde benimle alay mı ediyorsun? Ya da bana gülüyor musun?” der.

Ravi der ki: “Allah’a yemin olsun ki, Resûlullah (s.a.s.)’in gerideki dişleri ortaya çıkana kadar güldüğünü gördüm. (Sahabeler ara­sında): “İşte Cennet ehlinin en aşağı menzil (konum) sahibi işte bu kimsedir” denirdi.”
v Yine Müslim’de (309/186) Dmaş yoluyla gelen, onun da İbrahim’den onun da Ubeyde’den, onun da Abdullah’tan gelen rivayette Resûlullah’ın (s.a.s.) şöyle buyurduğunu söyle­miştir:
“Ben cehennem ehlinden son çıkacak ve cennete son girecek adamı biliyorum. Bu adam cehennemden emekliye emekliye çıkar. Kendisine:
“Haydi yürü! Cennete gir” denilir. O da cennete doğru gider ve orada insanları evlere, köşklere vs… konduklarını (boş olmadığını) gördü. Bunun üzerine kendisine:
“Senin de orada bulunduğun zamanı hatırlıyor musun?” denildi. O da:
“Evet” dedi. yine ona:
“Di­lekte bulun” denilir. O da dilekte bulunur sonra kendisine:
“Sana dilekte bulunduğun ve dünyanın en katı kadarı vardır.” denildi. Adam da:
“Sen yegâne Melik (otoriter, hakim) oldu­ğun hâlde benimle alay mı ediyorsun?” dedi.
Ravi der ki: “Resûlullah’ı (s.a.s.) gördüm. Gerideki dişleri gözükene dek güldü.”



28 Şubat 2016 Pazar

KUR"AN-I KERİM-İ DİNLEMEK

                               
                             


                             KUR"AN-I KERİM-İ DİNLEMEK




Kur'an-ı kerim-i okumak kadar dinlemek de önemlidir. Bu konuda yüce Allah şöyle buyurmaktadır. "Kur'an okunduğu zaman ona kulak verin, dinleyin ki, merhamet olunasınız.
Diğer bir ayet meâli de şu şekildedir."Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitab'ı sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların bu Kitab'tan tüyleri ürperir. Sonra hem derileri hemde kalpleri Allah'ın zikrine yumuşar ve yatışır."
Başka biri ise şöyledir:"Onlar sözü (el-kavl) dinlerler ve en güzeline uyarlar." Bu hususta bazı hadislere geçmeden önce, Buhârî'nin Men ehabbe en yestemia'l- Kur'âne min gayrih, (Başkasından Kur'an tilavetini dilemeyi seven kişi). Müslim'in Fadlü istimâı'l-Kur'ân ve talebü'l- kırâati-min hâfizin li'l-istimâı' (Kur'ân tilâvetini dinlemenin fazileti ve dinlemek için hafızdan Kur'ân okuması talebinde bulunma) ve Dârimî'nin, Fadlü men istemea'ile'l Kur'Ân (Kur'ân'ı dinleyenin fazîleti) başları ile bir bâb (konu)  açmış olmalarına  dikkatleri çekmek istiyoruz.. Bu, onların bu konuya verdikleri önemi göstermektedir. Allah Rasulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kim Allah'ın Kitab'ından bir ayet dinlerse, ona kat kat hasene -sevap verilir. Kim de onu okursa, O, kıyamet gününde o kimse için nur olur."
İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir: "Kim Allah'ın Kitab'ından bir ayet dinlerse , O, ona nur olur."
"Kur'an okuyana bir sevap, dinleyene iki sevap vardır."
Şimdi de Peygamber'imizin (s.a.v.)  bu konudaki uygulamasın dan bazı örnekler aktarmak istiyoruz. Abdullah b. Mesûd (r.a) şöyle demiştir:
"Peygamber (s.a.v.) bana hitaben.'Bana Kur'an oku! dedi. Ben de ona, 'Kur'an sana indirildiği halde onu ben mi sana okuyacağım?' dedim. Peygamber, 'Şüphesiz ben Kur'an-ı kendimden başkasından dinlemeyi severim.' buyurdu. Ben de kendisine  Nisâ sûresi'ni okumaya başladım.
"Her ümmetten birer şahit, onlara da seni şahit getirdiğimiz zaman nice olur.' ayetine geldiğimde, peygamber bana, yeter, dur' buyurdu. O sırada gördüm ki, Peygamber'in gözlerinden yaşlar akıyordu."
Peygamber (s.a.v.) Ebû Musa el-Eşarî'nin Kur'an okuyuşunu dinledi de şöyle buyurdu: "Ey Musa! Muhakkak sana Dâvûd peygamber'in nağmelerinden bir nağme/bir sada ahengi verimiştir." O, bu söz kendisine ulaşınca, şöyle dedi: "Eğer dinlediğini bilseydim, senin için daha güzel okurdum."
Hz.Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ben Eş'ariler cemaatinin geceleyin evlerine girdikleri zaman okudukları Kur'an seslerini pek iyi tanırım. Sefer halinde onların ordu içindeki konak yerlerini de gece vakti Kur'an seslerinden tanırım. Velev ki, ben Eş'arilerin indikleri bu konak yerlerini  gündüz görmemiş olsam bile!"
Hz. Aişe'den (r.Anha) rivayet edilmiştir: "Rasulullah (s.a.v.) hayatta iken bir gece yatsıdan sonra (yanına gitmekte) geciktim. Sonra gittim. Bana, 'Nerede idin? diye sordu. Ben, 'Senin ashabından birinin (Kur'an) okuyuşunu dinliyordum. Onun okuyuşunun ve sesinin bir benzerini hiç kimseden dinlemedim. Hz. Aişe (r.anha), bunun üzerine Efendi'mizin o sahabiyi dinlemek için kalktığını söyledi. Onunla birlikte ben de kalktım, dedi. (Gidip onu dinledikten) sonra, bana dönerek şöyle buyurdu: 'Bu, Sâlim Mevlâ Ebî Huzeyfe'dir. Allah'a hamdolsun ki, bunun gibi birini benim ümmetim içinden yarattı."
Kur'anı Kerim'in dinlenilmesi ile ilgili bir nokta ya daha temas etmek istiyoruz. O da okunan Kur'an-ı Kerim'i meleklerin ve cinlerin dinlediği hususudur. Cinlerin dinlemesi hakkında şöyle buyurulmaktadır: "Ey Muhammed! Kur'an-ı dinleyecek cinlerden bir takımını sana yöneltmiştik. Onlar Kur'an-ı dinlemeye hazır olunca, birbirlerine , 'Susun!' dediler. Kur'an-ın okunması bitince, her biri birer uyarıcı olarak milletlerine döndüler."
Başka bir  ayetin meâli de şöyledir: "Ey Muhammed! De ki: 'Cinlerde bir topluluğun Kur'an-ı dinlediği bana  vahy olundu, onlar şöyle demişlerdi: 'Doğrusu biz, doğru yola götüren, hayrete düşüren bir Kur'an dinledik de ona inandık, biz Rabbimize hiç bir şeyi ortak koşmayacağız."
Meleklerin tilâvet edilen Kur'an-ı Kerim'i semadan inip dinlemeleriyle ilgili bir hadisin anlamı şöyledir: "Bir kere Üseyd b. Hudayr gece vakti Bakara sûresini okuyordu. atı de yanında bağlıydı. Kur'an okunurken birden at deprenmeye başladı. Üseyd sustu. O susunca at da sakinleşti. Üseyd tekrar okumaya başladı. At yine ürktü. Üseyd sustu, at da sakinleşti. Bundan sonra Üseyd bir daha okumaya başladı, at yine hırçınlaştı. Üseyd artık  okumaktan vazgeçmişti. Üseyd'in oğlu Yahya ata yakın bir yerde yatmakta idi. Atın çocuğa bir zararı dokunmasından endişe ederek, çocuğu geri çekti. Bu sırada başını göğe kaldırıp baktığında, beyaz bulut gölgesine benzer bir sis içinde kandil gibi bazı şeylerin parlamakta olduğunu gördü. Sonunda göremez oldu. Sabah olunca Üseyd, durumu Hz. Peygamber'e anlattı. O da bunların melekler olduğunu söyledi ve şöyle dedi.'Senin Kur'an okuyuş sesine yaklaşmışlardı. Eğer okumaya devam etseydin, sabaha kadar seni dinlerlerdi."
Suyûtî'nin naklettiğine göre, Kur'an-ı Kerim okumak, Allah'ın insanlara bahşettiği bir ihsandır. Bunu meleklere bile vermemiştir. Bundan dolayı melekler kelâmullahı dinleme hususunda oldukça isteklidirler.

Kaynak:Dr.Mustafa Özel

27 Şubat 2016 Cumartesi

HARAMA BAKMANIN BEYNE ZARARLARI.

                              



                  HARAMA BAKMANIN ZARARLARI


Öncelikle bu tür videolar sapıklıktır. İğrençliktir. Herkes bunu kabul eder zaten.
Daha rahat düşünmek için çocuğunuzun kardeşinizin bu tür şeyler yaptığını düşünürseniz ne kadar iğrenç olduğunu anlayacaksınız.

Ancak eğer bana iğrenç gelmiyor nasıl bir zararı olur insana derseniz...

-İnsan beyni fotoğraf makinesi gibidir. Gördüğü her görüntüyü kaydeder. Bu tip videoları izledikten yıllar sonra dahi akla gelebilmesi de bunu kanıtlar.
En alakasız yerlerde bu iğrenç görüntüler aklınızda beliriverir ve cinsel istek uyandırır. Bu da dikkat dağınıklığına yol açar.

- Bunları izlerken geçen sürenin farkına varmazsınız. Ancak bir bakarsınız kaç saat geçmiş. İşlediğiniz bu büyük günahın yanında boşa harcadığınız o vakit de sorulacaktır. Aklınıza bulundurmanızda fayda var.

-Videolardaki insanlar özel olarak seçildiğinden gerçek hayatta asla hayal edilen gibi bir şey yaşanmaz. Bu da hayal kırıklığı oluşturur. Evliliklere zarar verir. zira bu tür filmlerde her şey abartılıdır, kurgudur.

-olmaması gereken şeyleri normalmiş gibi özendirmek sapıklığın haddinden çok çok fazla üzerine çıkmak

-Özellikle erkekler kendi performanslarını o filmlerdeki adamların performansıyla kıyaslıyorlar ve onlar gibi olamadıklarında kendilerinde bir problem var zannediyorlar

-sonuç olarak Gözlerinizi ve dillerinizi günahla kirletmeyin
birkaç hadisle noktalayalım


- Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Hz. Ali (radıyallahu anh)a şöyle demiştir: "Ey Ali! Bir kadın gözüne iliştiği zaman, ikinci defa bakma. Birinci bakışta sana vebal yoktur. Fakat ikincisinin vebali vardır."

(Ey Resulüm, müminlere söyle, harama bakmasınlar ve avret yerlerini haramlardan korusunlar! İmanı olan kadınlara da söyle, harama bakmasınlar ve avret yerlerini haramdan korusunlar!) [Nur 30] 


(Erkeğin kadına, kadının da erkeğe [şehvetle] bakması haramdır.) [Taberani] 


(Harama bakmak, şeytanın zehirli okudur. Allahü teâlâdan korkup yabancı kadına bakmayana, zevkli bir iman nasip olur.) [Ramuz] 


(Yabancı kadına şehvetle bakanın gözleri ateşle doldurulup, Cehenneme atılır, onunla toka edenin kolları ensesinden bağlanıp, Cehenneme sokulur, lüzumsuz ve şehvetle konuşan, her kelimesi için, bin yıl Cehennemde kalır.) [R.Nasıhin] 


(Kişinin başına demirden bir şişin batırılması, nikah düşen bir kadına dokunmasından daha hafif kalır.) [Taberani, Beyheki] 


(Yabancı kadınla kucaklaşan, şeytanla beraber zincire vurulup ateşe atılır.) [Şir’a] 


(Ey gençler, namusunuzu koruyun, zina etmeyin! İyi bilin ki, namusunu koruyana Cennet vardır.) [Hakim] 


(Bir yabancı kadın görüp de, Allah’tan korkarak, başını ondan çevirene, Allahü teâlâ, ibadetlerin tadını duyurur.) [Ebu Davud, İ.Ahmed, Hakim] 

Harama bakınca eline ne geçiyor? Hiç…

Bir iğnenin başı kadar zehir, insanın vücuduna girse, bütün vücuda dağılır. Vücut helak olur. Maneviyat bakımından da, insan böyle şehvetle yabancı kadına baktığı zaman, onun maneviyatı o şekilde helak olur.

Akıllı olanın düşünmesi lazımdır. Sabahtan akşama kadar harama baktığında, eline ne geçiyor? Herkes şöyle bir tecrübelerini hatırlasın, bir şey kazanmadığı gibi, manevi olarak da hastalanıyor. Çünkü nazar anında, şeytan zehirli oklarını insanın kalbine saplıyor. Nasıl, zahiri olarak, insana zehirli iğne yapıldığında, vücudu zehirleniyorsa, manevi olarak da şeytanın zehirli okları, insanın kalbini ve aklını zehirliyor.

Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin... (Amin)


ALINTIDIR. 

25 Şubat 2016 Perşembe

Allah'a, Müslümanlığa Küfür Eden Kişiyi Öldürmek Günahmıdır?



SORU   : Allah'a, Müslümanlığa Küfür Eden Kişiyi Öldürmek Günahmıdır?
CEVAP : (Nusaybin Anadolu Lisesi Din Kültürü Öğretmeni "Burcu Tuncer")
Kesinlikle günahtır. Çünkü; Allah'a, müslümanlığa küfür edenlr önce güzel bir dille, güzel sözlerle uyarılır. Olmadıysa kızılabilir ama kesinlikle öldürülmez. Çünkü; öldürmek eski zamanda karşılıklı savaşarak olurdu. Eski dönemde öldürmek vardı. Bu dönemde öldürmek uygun değildir ve günahtır.

Şeytanın Hileleri - Bölüm 2





ŞEYTANIN HİLELERİ

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz sordu; şeytan anlattı:
-"Sonra kimi sevmezsin?"
-Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan âlimi.
-"Sonra?"
-Temizlik işinde...yıkadğı yerleri üc defa yıkamaya devam eden kimseyi.
-"Sonra?"
-Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz... Halinden şikâyet etmez.

-"Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nereden bilirsin?"
-Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün
 üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin iş buna benzemez.
 Hasılı,onun sabrını; halinden, tavrından ve şikâyet etmeyişinden anlarım;

-"Sonra kim?"
-Şükreden zengin.
-"Peki, ama o zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın?"
-Onu görürsem ki, aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki: O şükreden bir
  zengindir.

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu:
-"Peki, ümmetim namaza kalkınca, senin halin nice olur?"
-Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.
-"Neden böyle olursun; ya lâin?"
-Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.
-"Peki, ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?"
-O zaman da bağlanırım. Taa, onlar iftar edinceye kadar.
-"Peki, ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?"
-O zaman da çıldırırım.

-"Peki, ya Kur'an okudukları zaman nasıl olursun?"
-O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.
-"Peki, ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır?"
-Ha, işte... o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye
 böler.

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz sebebini sordu:
-"Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, yâ Ebamürre?"
Bunun üzerine İblis:
-Onu da anlatayım...
Dedikten sonra anlatmaya başladı:

-Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyleki :
 1-Allah-ü Teâlâ, sadaka verenin malına ihsan eyler.
 2-O, sadaka veren kimseyi halkına sevdirir.
 3-Allah-ü Teâlâ, onun verdiği sadakayı, cehennemle arasında bir perde yapar.
 4-Allah-ü Teâlâ, belâyı, sıkıntıyı ve ahları ondan defeder.

************

Bundan sonra, Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz ashabı hakkında ona bazı sorular sordu:
-"Ebubekir için ne dersin?"
İblis buna şu cevabı verdi:
-O bana, cahiliyet devrinde bile itaat etmedi...
 İslâm'a girdikten sonra nasıl bana itaat eder?

-"Peki, Ömer b. Hattab için ne dersin?"
İblis buna da şu cevabı verdi:
-Allah'a yemin ederim ki, her gördüğüm yerde ondan kaçtım.
-"Peki Osman b. Affan için ne dersin?"
-Ondan utanırım... hem de çok... Nasıl ki, Rahman'ın melekleri de ondan utanırlar.

-"Peki, Ali b. Ebûtalib için ne dersin?"
İblis onun içinde şöyle dedi:
-Ah, onun elinden bir kurtulsam... O, kendi başına kalsa; ben de kendi başıma kalsam...
 O, beni bıraksa... ben de onu bıraksam.. Ben onu bırakırım; ama o beni bırakmaz.

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz, yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar da
kısmen bitikten sonra, şöyle buyurdu:
-"Ümmetime saadet ihsan eden; seni de taa, belli bir vakte kadar şaki kılan Allah'a hamd olsun

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz o cümlesini duyan laîn İblis şöyle dedi:
-Heyhat, heyhat... Ümmetin saadeti nerede?
 Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın?
 Ben, onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve
 bilemezler.
***************devamı gelecek****************

21 Şubat 2016 Pazar

Şeytanın Hileleri - Bölüm 1


ŞEYTANIN HİLELERİ


Âlemlerin Rabbı olan Allah'a hamd olsun...
Salât ve selâm , efendimiz Emin Peygamber Muhammed'e...
Sonra, onun âk âline... ve ashabının tümüne olsun,
*************

İbn-i Abbas (r.a.) Hz'inden naklen Muaz b. Cebel rivayet ediyor:
-Bir gün Resûlullah (s.a.v.) ile beraberdik. Ansardan birinin evinde toplanmıştık!..
 Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık.

Bu arada, dışarıdan bir ses geldi:
-Ev sahibi... İçerdekiler.. Eve girmem için bana izin verirmisiniz?
 Benim sizden bir dileğim var. Görülecek bir işim var.

Bunun üzerine, herkes Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin yüzüne bakmaya başladı.
Orada ve her zaman büyük oydu... İzin ondan çıkacaktı. Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz, duruma vâkıf oldu ve:
-"Bu seslenen kimdir, bilir misiniz?"

Buyurdu... Biz hep birden öyle dedik:
-En iyi bilen Allah ve Resülüdür.

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz:
-"O, lain İblistir. Şeytandır, Allah'ın laneti onun üzerine olsun..."

Buyurunca; hemen Hz.Ömer:
-Ya Resûlullah, bana izin veriniz onu öldüreyim.

Dedi... Resûlullah (s.a.v) Efendimiz bu izni vermedi; şöyle buyurdu:
-"Dur ya Ömer, bilmiyor musun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir. Öldürmeyi bırak."
Sonra Şöyle buyurdu;
-"Kapıyı ona açın gelsin... O, buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz..."

*************

Bundan sonrasını ondan dinliyelim; yani Ravi'den. Şöyle anlattı:
-Kapıyı ona açtılar. İçeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki, şekl şu;
 Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi.
 Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu.

Sonra, şöyle bir sêlam verdi:
-Sêlam sana ya Muhammed; selam size ey cemaat-ı müslimin.

Onun bu selâmına Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şu mukabalede bulundu:
-"Selâm Allah'ındır ya laîn..."
Sonra ona şöyle buyurdu:
-"Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş?"

Şeytan şöyle anlattı:
-Benim buraya gelişim, kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz sordu
-"Nedir o mecburiyet?"

Şeytan Anlattı:
-İzzet sahibi Rabbun katından bana bir melek geldi. Ve dediki:
 -Allah-ü Teâlâ sana emir veriyor:
  Muhammed'e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tavazu ile. Ona gideceksin ve âdem
  oğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin birbir ona.
  Sonra o; sana ne sorarsa doğrusunu diyeceksin. Sonra...
  Allah-ü Teâlâ buyurdu ki:
  - Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen. seni kül ederim; rüzgâr savurur...                   Düşmanların önünde, seni rüsvay ederim.

-İşte... böyle; ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim. Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğruyu cevap vernezsen; düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.

*************

Bundan sonra, Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle sordu:
-"Mademki, sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin                kimdir?"

Şeytan şu cevabı verdi:
-Sensin, ya Muhammed... Allah'ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim
 kimse yoktur. Sonra, senin gibi kim olabilir ki?

Resulullah  (s.a.v.) Efendimiz Sordu:
-"Benden sonra, en çok kimlere buğuzlusun ve sevmesin?"

Şeytan Anlattı:
-Müttaki bir gence ki... varlığını Allah yoluna vermiştir.

BUNDAN SONRA, SUAL CEVAP ŞEKİLDE DEVAM ETTİ.
***************devamı gelecek****************

14 Şubat 2016 Pazar

BAKIN O ATEİST ÇOCUK NE HALE GELDİ? TIKLA ,OKU

Müslüman bir ailenin ateist çocuğu!


















Sonucu ise bu oldu! İddiaya göre o genç tam 1 ay sonra yüzü yanarak bu hale geldi. Sosyal medya üzerinde paylaşılan bu fotoğrafın altına "Allah'ın sopası yok" yorumları geldi.







13 Şubat 2016 Cumartesi

Mustafa İslamoğlu: "Hz. Adem'in babası vardır"


                                     Mustafa İslamoğlu: "Hz. Adem'in babası vardır"

Yapmış olduğu farklı açıklamalarla sürekli gündemden düşmeyen ve tepkileri üzerine toplayan Mustafa İslamoğlu'ndan yeni bir iddia daha.

İslamoğlu 
sahibi olduğu Hilal Tv'de Hz. Adem'in babasının olduğunu ileri sürdü.
 
AKABE Vakfı’nın kurucusu ve İlahiyatçı Mustafa İslamoğlu Hilal Tv'de yayınlanan Vahyin Penceresin'de Hz. Adem hakkında şu ifadelere yer verdi.
 
Mustafa İslamoğlu Hz. Adem'in babasının olduğu ileri sürerek İnsan Suresi 2. ayeti delil olarak öne sürdü. (Hiç şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu denemekteyiz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.) İnsan Suresi 2
 
Mustafa İslamoğlu Hz. Adem'in insan olduğunu doğal olarak aynı normal insanlar gibi bir rahimden doğduğunu ifade etti. 
 
Akıl karıştıcı bu iddialar sonrası şu soruları sormak gerek.
 
Madem Hz. Adem bir babadan meydana gelmişse Hz. Adem'in babası olduğu gibi bir annesinin de olması gerekmez mi?
 
Mustafa İslamoğluna göre her insan bir babadan türüyorsa Hz.İsa'nın da bir babasını olması gerekmez mi?

Kaynak:ISLAH HABER

10 Şubat 2016 Çarşamba

Dinimizde faizin hükmü nedir?

                         





                      Dinimizde faizin hükmü nedir?

Bugün faizin, içkinin, zinanın haram olduğunu bilmeyen Müslüman yoktur. Haramlar zamanla helal olmaz. Şu kadar var ki, (Zaruretler, haram olan bir şeyi mubah kılar), fakat zaruret bitince haramlığı devam eder. Mesela susuzluktan ölecek kimsenin, şaraptan başka içecek bir şey bulamazsa, ölmeyecek kadar şarap içmesi caiz olur. Daha fazla içmesi caiz olmaz. Açlıktan ölecek kimsenin leş yemesi de böyledir.

Bu ve benzeri durumlar haricinde faize helal denmez. Faiz hakkında hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Faiz alana da verene de lanet olsun!) 
[Müslim]

(Vücuduna dövme yapana, yaptırana, faiz alıp verene lanet olsun.) [Buhari] 

(Allahü teâlâ, dört kimseyi Cennete koymaz: Bunlar, devamlı içki içen, faiz alan, yetim malı yiyen ve ana-babasına asi olandır.) [Hakim]

(Faiz 73 kısımdır. En aşağısı, kişinin anası ile zina etmesi gibidir.) [Hakim]

(Bir dirhem faiz alıp vermek otuz zinadan günahtır.)[Taberani]

(Hep faiz yiyen sonunda fakirliğe düşer.)[İ. Mace]

(Zina ve faiz yaygınlaşan toplum, Allahü teâlânın azabını hak etmiş olur.) [E.Ya’la] 

(Kıyamet yaklaştıkça, faiz, zina, ve içki çoğalır.) [Taberani]

Faiz hakkında pek çok hadis-i şerif vardır. Kur'an-ı kerimde Bekara suresi 275. âyet-i kerimesinde, (Alış verişin helal, faizin haram) olduğu bildirilmektedir.

Ecnebi ülkelerde, Müslümanların, gayrimüslimlere ödünç verip, onlardan faiz almalarının caiz olduğu Mülteka’da yazılıdır. Mecmaül enhür ve Dürer’deki hadis-i şerifte, gayrimüslim ülkelerde, Müslümanların kâfirlerden faiz almalarının caiz olduğu bildirilmiştir. Bundan başka zaruret dışında faiz her yerde her zaman haramdır. (Cevhere) 
Faiz yalnız İslam dininde değil, semavi dinlerin hepsinde haramdı. Fetava-i Hayriyyede buyuruluyor ki:
(Zimmi [gayrimüslim] zimmiye elli lira ödünç verip, faizi ile birlikte ellibeş lira alsa, beş lirayı geri vermesi gerekir. Çünkü, faiz her dinde haramdır.)

Faiz, ödünç vermekte, rehinde ve alış verişte olur. Fıkıh kitaplarında faizin yetmişten fazla çeşidinin olduğu bildirilmektedir. Bunun için alış veriş ve başka sözleşme yapacak kimselerin, hangi hallerde faiz olduğunu iyice öğrenmesi gerekir.Bu bilgileri öğrenmek farz-ı ayndır. Bilmeyen kimse farkında olmadan faiz alıp verir, böylece büyük günaha girmiş olur. Haram olduğunu bilmediği için tevbe etmez.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Daha fazlasını ödemesi şartı ile ödünç vermek faizdir. Haram anlaşma ile ele geçen malın hepsi haram olur. Mesela, 12 kile ödemesi şartı ile, on kile buğday ödünç verilse, 12 kilenin hepsi haram olur. Fazladan alınan 2 kilesi kul hakkı olduğu için, geri verilmesi gerekir. On kilesi de haram olduğu için fakire sadaka olarak verilir.

Bir teneke sütün içine konan bir bardak idrar sütün tamamını necis eder. Faizle ödünç verilen paranın, faizini, ana parasından ayırmak mümkün olmaz. Sütte olduğu gibi tamamı kirlenmiştir.

9 Şubat 2016 Salı

Gıybet Etmek


                            Gıybet etmek



Belli bir mümin veya zimmi kâfirin aybını, onu kötülemek için arkasından söylemek, gıybet olur. Gıybet, haramdır. Dinleyen, o kimseyi tanımıyorsa, gıybet olmaz. 

Gıybet olunan kimse, bedeninde, nesebinde, ahlakında, işinde, sözünde, dininde, dünyasında, hatta elbisesinde, evinde, hayvanında bulunan bir kusur, arkasından söylendiği zaman, bunu işitince üzülürse, gıybet olur. Duyunca üzüleceği bir sözü yüzüne karşı da söylemek günahtır.

Kapalı söylemek, işaret ile, hareket ile bildirmek, yazı ile bildirmek de, hep söylemek gibi gıybettir.

Bir müslümanın günahı ve kusuru söylendiğinde, hâfızların, din adamlarının, (Elhamdülillah, biz böyle değiliz) demeleri, gıybetin en kötüsü olur. Birinden bahsedilirken, (Elhamdülillah, Allah bizi hayasız yapmadı) gibi, onu kötülemek, çok çirkin gıybet olur. (Falanca kimse çok iyidir, ibadette şu kusuru olmasa, daha iyi olurdu) demek de gıybet olur.

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Birbirinizi gıybet etmeyiniz.) [Hucurat 12]

Gıybet, adam çekiştirmek demektir. Birini gıybet etmenin, ölmüş insanın etini yemek gibi olduğu bildirildi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Miraca çıkarıldığımda, bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan kimseler gördüm. 
"Bunlar kim" dedim. Cebrail aleyhisselam, "Gıybet ederek insanların etini yiyen, şahsiyetlerini zedeleyen kimselerdir" dedi.) [Ebu Davud]

(Kıyamette bir kimse, sevap defterinde, yapmadığı ibadetleri görür. 
"Bunlar seni gıybet edenlerin sevaplarıdır" denir.) [Harâiti]

(Bir cemaat içinde bulunurken, bir kimse hakkında gıybet edildiğini görürsen, o kimse için yardımcı ol. Ve cemaatı da ondan men etmeye çalış veya oradan kalk git.) 
[İ.Ebiddünya]

(Din kardeşinin yüzüne söylemekten hoşlanmayacağın şey gıybettir.) 
[İbni Asakir]

(Bir kimsenin yanında din kardeşi gıybet edilir de, yardıma muktedirken ona yardım etmezse, Allahü teâlâ o kimseyi dünya ve ahirette rezil eder.) 
[İbni Ebiddünya]

(Bir kimsenin malı az, çoluk çocuğu çok, namazı güzel olursa ve müslümanları gıybet etmezse, kıyamette onunla yan yana oluruz.) 
[Hatib]

(Falancanın boyu kısadır) diyen birine, Peygamber efendimiz, (Bu sözün denize atılsa, denizi kokutur) buyurdu. (Tirmizi)
Gıybet, insanın sevaplarının azalmasına, başkasının günahlarının kendine verilmesine sebep olur. Bunları her zaman düşünmek, gıybet etmeye mani olur. (İslam Ahlakı)

8 Şubat 2016 Pazartesi

ARŞIN GÖLGESİNDE BARINACAK YEDİ MUTLU İNSAN






ARŞIN GÖLGESİNDE BARINACAK YEDİ MUTLU İNSAN

 Ebu Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
Adil devlet başkanı,
Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
Kalbi mescidlere bağlı müslüman,
Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine "Ben Allah'tan korkarım" diye yaklaşmayan yiğit,
Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
Tenhada Allah'ı anıp göz yaşı döken kişi."

Şimdi hadisimizin haber verdiği yedi güzel insanı tek tek kısaca tanıyalım:


Adil devlet başkanı. Müslümanların yönetimini üstlenmiş kişi demektir. Müslümanlar dünyada onun himayesinde, bir başka ifadeyle gölgesinde bulunmuşlardır. Bu sebeple böyle bir yöneticinin ahirette göreceği karşılık da yaptığına uygun olarak ilahî koruma altında olmaktır. Adil devlet başkanı, diğerlerinden üstün olduğu için birinci sırada zikredilmiştir. Çünkü devlet başkanının himayesi onların hepsini içine alır.
Allah'a kulluk içinde serpilip büyüyen genç. Gençlik yıllarını namazlı-niyazlı dindar bir çizgide geçiren genç, nefsini Allah'ın emirlerine muhalefetten korumuş, heva ve heveslerin, şehevî duyguların, gemlenmesi güç arzuların etkisine karşı koyup kulluğa sarılmıştır. Bu, ondaki derin Allah saygısının delilidir. Zira Allah'ın emirlerine sarılıp günahlardan kaçınmak büyük bir fazilettir. Hele bu, gençlik yıllarında gerçekleştirilmişse, her türlü takdirin üstündedir.Kalbi mescidlere sevgi ile bağlı müslüman. Kalbi sanki mescide asılmış kandil gibi, sürekli mescidle ilgili olan, mescidlere devamda kusur etmeyen, Allah'ın evi demek olan mescidleri ve oralarda bulunmayı seven kişi, mescidlerle ilgilenmek suretiyle Rabbine olan sevgisinde devamlılığını göstermiş demektir. Bunun karşılığı olarak da ahirette arşın gölgesinde barındırılacaktır.
Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları ve ayrılmaları Allah için olan iki insan. Allah rızası için birbirlerini seven, başka hiçbir maksat taşımayan, bir araya gelmeleri Allah için, şayet ayrılacaklarsa ayrılıkları yine Allah için olan yani bir arada iken de ayrı iken de Allah için duydukları sevgiyi muhafaza eden iki insan, sanki bir anlamda yekdiğerini Allah'ın emirlerine muhalefetten korumaktadır. Zira mü'min mü'minin aynasıdır. Onların bu birbirlerini Allah için sevmeleri ve dostluklarım bu çizgide birbirlerine yardımcı olarak geçirmeleri, ahirette her ikisinin birden ilahî koruma altına alınmaları ile ödüllendirilecektir. O halde sevgimize ve sevdiklerimize bu açıdan iyice dikkat etmeliyiz.
Güzel ve mevki sahibi bir kadının gayr-i meşru davetine "Ben Allah'tan korkarım" diye yaklaşmayan yiğit. Böylesine bir davete içinden veya açıkça "Ben Allah'ın emrine muhalefet etmekten, veya O'nun azabından ve gazabından korkarım" diyerek yaklaşmayan, nefsini koruyan kişi gerçekten büyük bir yiğitlik göstermiştir. "Allah'tan korkan kurtulmuştur" müjdesi gereği onun da ödülü ahiretteki sıkıntılardan kurtulmaktır. Bu husus, her türlü gayr-i meşru kadın-erkek ilişkilerinin kitle iletişim ve haberleşme vasıtalarıyla   yaygınlaştırılmaya çalışıldığı günümüzde çok daha büyük önem arzetmektedir.
Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse.  Allah için verdiği sadaka ve yaptığı iyilikleri mümkün olduğunca gizli yapan, gösteriş ve riyadan uzak kalmaya çalışan kimse, Allah'ın rızasını her şeyin üstünde tutmuş demektir. Bunun karşılığı da, ahirette ilahî korumaya mazhar kılınmak suretiyle o kişinin faziletinin açığa çıkarılmasıdır. Bu, gibta edilecek bir durumdur.
Tenhada Allah'ı anıp göz yaşı döken kişi. İnsanlardan ve gözlerden uzak, kimsenin bulunmadığı ortamlarda Allah'ı anarak gözlerinden sevgi yaşları dökülen kimse, çoğu insanın başaramadığı bir kulluk çizgisini yakalamış demektir. Onun bu samimi ve gizli kulluğunun karşılığı da mahşer yerinde ilahî koruma altına alınmak suretiyle, herkesin gözü önünde ödüllendirilmesidir. Böyle bir ödüllendirmeyi kim istemez. Yüce Rabbimiz cümlemize nasip eylesin.

7 Şubat 2016 Pazar

HELAK EDİCİ YEDİ BÜYÜK GÜNAH








GÜNAH KAVRAMI VE HELAK EDİCİ YEDİ  BÜYÜK GÜNAH


AYET : NİSA SURESİ – 31. AYET

إِن تَجْتَنِبُواْ كَبَآئِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْعَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُم مُّدْخَلاً كَرِيماً:

                  

      MEALİ :

     “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız, küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.”  (NİSA SURESİ – 31.  AYET)


Resullullah Efenedimiz (SAV) şu 7 büyük günahın insanın helakına sebep olacağını buyurmuştur; 
1-) Allah'a ŞİRK KOŞMAK:

2-) Sihir yapmak:Biri birine varsın diye, eşleri birbirinden ayırmak için de dahil yapılan her türlü sihir 7 büyük günah arasında sayılmıştır. 

3-) Cana Kıymak:Cana kıymak adam.. Allah'ın masum kıldığı cana kıymak. Adam öldürenin yeri ebedi cehennemdir. 

4-) Yetim malı yemek:Anne sevgisi, baba sevgisi, duyamamış kişinin hakkını yemek de 7 günah arasında sayılmıştır. Yetimin ahından arşı ala titrer.. Yetim hakkı yemememe son derece hassas davranılmalı.. 

5-) Faiz yemek:Faiz yemek de kul hakkına girer. Faiz yiyenler masum insanların helal paraları gizli gizli çalması demektir. 

6-) Harpten savaştan kaçmak: Harpten kaçmak en büyük adiliktir. 

7-) Namuslu iffetli bir kadına iftira:Namus ve iffetli bir kadın hakkında elinde delil olmadan, insanların gözünden düşürmek için yapılan iftira da 7 büyük günah arasındadır.