17 Mart 2016 Perşembe

Yasin Suresi'nin Esrarı

Yasin Suresi'nin Esrarı







Hazreti Fahr-i Alem Efendimiz: "Yâsîn, okunduğu şey içindir." diye buyurmuştur. Meşrû herhangi bir arzu ve murâdı olan kimse, bu maksatla 3 veyâ 7 gün, yatsıdan sonra veyâ fecir zamanında 41 kere Yasin Suresi okur veyâ okutursa, çok kısa zamanda matlup ve murâdına erişir. Bunu bir kişi de okuyabilir, üç-dört kişi toplanarak da okuyabilir. Bu sûre-i şerîfe, iki tarafı kesen bir kılıçtır.

Bu sûre-i şerîfe, şimdiye kadar binlerce değil, milyonlarca Müslüman tarafından tecrübe edilmiş ve murâdlarına kavuşmuşlardır.

Fecir zamanında yapılan dualar ve okunan Kur'an'lar, başka zamanlarda yapılan dua ve münâcâtlardan daha çabuk tesîr eder. Zîrâ Cenâb- Hak, Kelâm-ı Kadîm'inde şöyle buyurur:

بسم الله الرحمن الرحيم

ان قران الفجر كان مشهودًا


İnne Kur'ânel fecri kâne meşhûdâ: "Fecir zamanında okunan Kur'ân'ın tesiri çabuk görülür." (İsra Suresi, 78. âyet)

Şurasını hatırlatmayı faydadan hali görmediğim için yazmadan geçemeyeceğim. Nâil olunamayacak bir şeyi istemek, âdet-i ilâhiyeye mugâyir olduğu için istenmemelidir. Olacak şeyleri istemek, halinle mütenâsip ricada bulunmak hem edep ve terbiye icâbıdır, hem de arzu ve talebin husûlüne vesiledir. Yapılan duaların daha oturduğu yerden kalkmadan meydana gelmesini istemek de doğru değildir. İnsan, âcul yaratılmıştır. Halbuki Cenab-ı Hak, hiçbir emrinin infâzında acele etmez. Zira her şeyi tedrici tekâmüle tâbi kılmıştır. Bir tohum, toprağa atılır atılmaz hemen çıkmaz. Bazen 15 günde, bazen 40 günde çıkar. Murâd ve arzum olmadı diyeküfür ve inkâr yoluna sapanlar, daima zarar görmüşlerdir.

Cenab-ı Hak, kendisine açılan bir avucu hiçbir zaman boş çevirmez. Fakat istenilen şey, olabilir kisenin aleyhinedir. Senin duanın yerine başka bir taraftan ihsânda bulunur. Bizim hayır zannettiğimiz şey, şer; şer zannettiğimiz şey de hayır olabilir.Bunu yalnız, gizli ve âşikâreyi hakkıyla bilen Zât bilir.

Bu bahse son vermeden evvel Peygamber Efendimiz'in bir hadis-i şerifini zikredeceğim: "Her şeyin bir kalbi vardır. Kur'an'ın kalbi de Yasin Suresi'dir."
Yâsîn Sûresi'ni vird edinen bir fakîr, herhalde zengin olur. Hasta ise iyi olur. Aç ise doyar. Susuz ise kanar. Bekarsa evlenir. Kederli ise ferâha çıkar. Yolcu ise selametle menziline, maksuduna erişir. Mahpus ise hâlâs olur. Malı çalınmış kimse okursa çalınmış malına kavuşur.


Yâsin'in kalbi, سَلاَمٌ قَوْلاً مِنْ رَبٍّ رَحِيمْمٍ : Selâmun gavlen min rabbin rahîm âyet-i kerîmesidir. Bu âyet-i kerîmeye meflûc bir kimse, adedi olan 818 kere bir bardak suya her gün okuyup üfleyerek içerse, ksıa zamanda hastalığından hâlâs olur (kurtulur). Bu âyet-i kerîme, kibrit-i ahmer'dir. Yani ALTIN YAPAN MADDE. Vird edinen kimse, her türlü maddî ve mânevî, ruhânî ve sârî hastalıklardan emin olur. Utanacağı ve sıkılacağı bir hâle giriftâr olmaz. Düşmanları kendisine zarar veremediği gibi, iyilikleri de dokunur. Bu âyet-i kerîmeyi hasta olan veyâ rûhânî bir hastalığa bir kimse, kendisi için okuyamazsa başkası tarafından bir bardak suya 818 defa okunup üflenerek içirmek ve buna 7 gün veya daha fazla devam etmek suretiyle şifa bulur.

Yâsîn Sûresi'ni okumasını bilen kimse, bu âyet-i kerîmeyi okumaya başlamadan evvel Yâsîn'e başlayıp bu âyete geldiği vakit 818 kere tekrar ederek devam edip sûreyi bitirirse, beklenen faydacı tâcil etmiş olur.

لاَ اِلَهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ: 
Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine'z-zâlimîn. 

Çok müessirve milyonlarca Müslüman tarafından denenmiş, muvaffakiyete varılmış olan bir âyet-i kerîme; son derece serî tesîr eden, selamete erdiren bir inayet-i ilâhidir.  

Herhangi bir maksat ve ricası olan bir kimse, Cenab-ı Hakk'ın mutlak kabul buyuracağını vaad buyurduğu ve Hazreti Yunus'Un duası olan لاَ اِلَهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ: Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine'z-zâlimîn.  "Senden başka mâbud-u bihak, bir ilah yoktur. Her noksan vasıftan münezzehsin. Berîsin. Ben, nefsime zulüm etmişlerdenim." (Enbiya Sûresi, 87. âyet) manasına gelen bu âyet-i kerîmeyi vird edinen, giderken, gelirken, yatarken, gezerken, her nerede olursa olsun okuyan kimse, en çok 20 gün içinde bulunduğu maddî, mânevî her türlü sıkıntıdan kurtulur. Hasta ise iyiliğe döner. Her nereye teveccüh etse, hüsn-ü kabul görür. İşleri intizama girer. Ticareti artar. Düşmanları dost olur. Sözü dinlenir.

15 Mart 2016 Salı

Dünya Zevki İçin Mezhep Değiştirmek Günahmı ?


Dünya Zevki İçin Mezhep Değiştirmek Günahmı ?


Dünya zevki için mezhep değiştirmek günahtır. Çünkü mezhep değiştirmek için zor durumda kalmak
lazım. Örneğin; Haca gittiğimizde mecburi hanefi olmamız lazım. eğer şafi iseniz bile hanefilere
uymanız lazım. İşte bunun gibi zor durumlarda kalınca mezhep değiştirilir.

Dünya zevki derken;
Mesela şafi isiniz ve köpekleri besliyemiorsunuz, dokunamıyorsunuz. Sırf bunun içinde hanefi
mezhebine geçmek doğru değildir ve günahtır.

Cinsel ilişkide sınırlar nelerdir?

                      Cinsel ilişkide sınırlar nelerdir?




"Eşlerin birbirine her yerleri mübahtır, haram değildir" şeklindeki bir hüküm doğru değildir; kadına anüsten yaklaşmak (ters ilişki) ehlisünnete göre caiz değildir. Ağız da cinsel temas için değil, başka işler için var edilmiştir; oradan cinsel temas yaratılış amacına da, fıtrata da ters düşer, fıtratları bozulmamış olanlar bundan nefret ederler. (Prof.Dr.Hayrettin Karaman)

İslam, kişinin bütün hayatını içine alan ve her konuyu değerlendiren bir dindir. Bu sebeple insanın hayatında önemli bir yer tutan cinselliği ve eğitimini de ihmal etmemiştir. Belirli ölçüler içerisinde helal dairesinde keyfe kafi gelecek şekilde düzenlemiştir.

Her problemlerini Hz. Peygambere (asv) sorup öğrenen sahabeler ve onların hanımları, cinsellikle ilgili sorunlarını da bizzat sorarak öğrenmişlerdir.

Nitekim, sahabeden birisi hanımına üreme organından olmak şartıyla arka tarafından yaklaşmak istemiş, ancak hanımı buna karşı çıkmış ve doğacak çocuğun şaşı olacağı şeklindeki Yahudi anlayışını da bahane göstererek itiraz etmişti.

Durum Peygamber Efendimize (asv) haber verildiğinde “Eşlere, üreme organından olmak şartıyla, istenildiği şekilde yaklaşılabileceğini” (1) ifade eden ayet geldi.

Bu ayeti açıklayan Peygamberimiz (asv) de “Üreme organından olmak şartıyla arkadan, yandan, üstten, alttan, istenildiği ve hoşa gidildiği şekilde cinsel ilişkiye girilebileceğini"ifade etmiştir. (2)

İslam, kişinin eşiyle cinsel ilişkisini şu durumlarda yasaklamıştır :

1. Adet halinde ve lohusalı iken cinsel temas haramdır.
2. Eşinin dışkı yerinden yani anüsünden yaklaşmak. Zevceye dışkı yerinden cinsel ilişkiye girmek büyük günahlardandır.
Peygamber Efendimiz: "Hanımına dışkı yerinden yaklaşan kimse lanete uğramıştır." buyurur. Başka bir hadîslerinde de: "Erkeğe veya kadına arka yoldan yaklaşan kimseye Allah, rahmet bakışıyla bakmaz" buyururlar. (3)

Dinimizin bunların dışındaki cinsel ilişkiyi, üreme organından olmak şartıyla her türlü şekline müsaade ettiğini ve haram kılmadığını anlıyoruz. Eşlerin birbirini yalama, okşama, dudaklarıyla, oral yolla ve elleriyle cinsel ilişkiye hazırlamak için vücutlarının değişik yerlerine yaptıkları her türlü hareketin haram olmadığını söyleyebiliriz.

Ancak kesin bir yasağın olmaması, bazı tavsiyelerinde olmadığı anlamına gelmez. Cinsel ilişki esnasında dikkat edilmesi tavsiye edilen hususlar şunlardır :

1. Eşlerin cinsel ilişki esnasında üstlerine bir örtü almaları. (4)
2. Eşlerin birbirlerinin cinsel organlarına bakmamaları. (5)
3. Cinsel ilişki anında az konuşmaları. (6)

Bu tavsiyelere uymak güzel olmakla beraber, üreme organından olmak şartıyla her türlü sevişme ve ilişki caizdir.


Kaynaklar:
1. Bakara Suresi, 2/223
2. bk. Elmalılı Hamdi Yazır’ın ve İbni Kesir’in Tefsirlerinin Bakara, 2/233. ayetin tefsiri.
3. bk. Ebû Dâvûd, Nikâh, 45; Müsned, I, 86; II, 444; Tirmizî, Taharet, 102; Mişkâtü'l-Mesâbih, II, 184
4. Kenzu’l-ummal, 6/415
5. İbn Mace, Nikah, 28
6. Feyzu’l- Kadir, 1/327

14 Mart 2016 Pazartesi

Pazartesinin Hikmeti


1- Hatemü'l Enbiya : Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (sav) Fil yılının Rebi'ül-evvel ayının 12. gününe rastlayan Pazartesi sabahı, henüz tanyeri ağardığı zaman alem başka bir alem oldu.
2- İlk Vahiy       : Miladın 610 yılının Ramazan ayında Hira Mağarasında bir Pazartesi günü Cebrail tarafından ilk vahiy geldi.
3- Medine'ye Hicret: Peygamberimiz Kuba'ya erişince 13 yıllık ıztırap arkada kalmış oldu. Buraya Rebi'ül-evvel ayının başlarında 622 miladi yılının 20 Eylülünde, bir Pazartesi günü ulaştı. 
4- Refik-i A'laya  : 8 Hazirana rastlayan Rebi'ül-evvel ayının Pazartesi günü, sıcak bir gün, Medine seması saf ve berrak,gök yüzü saftı; Elini kaldırdı. Parmağıyla semaya işaret etti. "Refik-i a'laya, Yüce dosta" dedi. Ve eli yanına düştü. Artık ne bir ses, ne bir nefes..

İbn-i Abbas " Doğumu Pazartesi günüdür, ilk peygamberlik Pazartesi geldi, hicret Pazartesidir, ruhu da Pazartesi kabzolunmuştur."

Pazartesi günü ile ilgili Hadis-i Şerifler;

1-  Ebû Hüreyre şöyle dedi: 
 Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elimi tutarak şöyle buyurdu: 
“Allah, toprağı cumartesi günü yarattı. Oradaki dağları pazar günü, ağaçları pazartesi günü, sevilmeyen şeyleri salı günü, nûru çarşamba günü yarattı. Hayvanları yeryüzüne perşembe günü yayıp dağıttı. Âdem’i yaratılanların sonuncusu olarak cuma gününün son saatlerinde, ikindiyle akşam arasında yarattı.”
(Müslim, Münâfıkîn 27. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 327)

2-“Her Pazartesi ve Perşembe günü ameller Allah'a arz olunur." (Müslim, Birr, 36)

3- "Allah Rasulü, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmaya çokça özen gösterirdi." ( Tirmizi, Savm,44; Nesai,sıyam, 36; İbn Mace, Sıyam, 42; Ahmed b. Hanbel 6/80.) 

4- Başka bir rivayette de Rasulullah'a, (asm)pazartesi günü tutulan oruçtan sordular. Peygamber Efendimiz (asm):

"Ben o gün dünyaya geldim ve o gün peygamberlik verildi veya bana vahiy indirilmeye başlandı." buyurmuşlardır. (Müslim, Sıyam, 197.)

5- "Ameller, Cenab-ı Hakk'a pazartesi-perşembe günleri arz olunurlar. Ben istedim ki Cenab-ı Allah'a amelim arz olunurken oruçlu olayım." (Tirmizi, Savm, 44; Nesai, Sıyam, 70)

13 Mart 2016 Pazar

Duaların Kabul Olduğu 9 Vakit

                       Duaların Kabul Olduğu 9 Vakit  


 Resulullah (asm)’in hadislerinden öğrendiğimize göre duaların makbul olduğu vakitler vardır. İşte o vakitlerden dokuzu: 1- Gecenin son üçte birinde -Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e -Hangi dua daha çok kabul edilir? diye sordular. 
-“Gecenin son saatlerinde ve farz namazlardan sonra yapılan dua” buyurdu. [Tirmizî, Daavât 79] 

2- Ezan okunurken -Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -“İki şey vardır, asla reddedilmezler: Ezan esnasında yapılan dua ile, insanlar birbirine girdikleri savaş sırasında yapılan dua. [Muvatta, Nidâ 7, (1, 70)] 

3- Ezan ile kamet arasında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -“Ezan ile kamet arasında yapılan dua reddedilmez.” [Ebû Dâvûd, Salât 35] 

4- Secdede Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -“Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!” [Müslim, Salât 215] *Hanefilere göre bir kimsenin namaz'ı esnasında insanların alalade sözlerine benzeyen sözler ile dua etmesi caiz değildir. Mesela 'Allah'ım bana şunu ver, bunu ver.' demek gibi. Yahut insanlardan elde edilmesi mümkün olmayan: 'Allah'ım bana falanca hanımı ver.' demek gibi. Bu tahrimen mekruhtur. Hanefiler bu konuda şu hadise dayanmaktadır: 'Bu namazda insanların sözlerinden bir şey söylemek caiz olmaz. Namaz ancak bir tesbih, tekbir ve Kur'an okumaktır. (Müsned, 

5/447-448; Nesaî, Sehv, 20; bk. Müslim, Mesâcid, 35; Ebû Dâvûd, Salât, 174) Farz namazlardan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: -Hangi dua daha çok kabul edilir? diye sordular. -“Gecenin son saatlerinde ve farz namazlardan sonra yapılan dua” buyurdu. [Tirmizî, Daavât 79] 

6- Yağmur yağarken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -Müslüman kişi için üç vakit vardır, onlarda dua ederse, sıla-i rahmi kıran ve günah olan bir şey taleb etmedikçe, kendisine mutlaka icabet edilir:  Namaz için müezzin ezan okurken susuncaya kadar, savaşta iki saf karşılaşınca Allah aralarında hükmedinceye kadar, yağmur yağarken kesilinceye kadar. [İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:6/524] 

7- Yolculukta iken -Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -“Makbul olduğunda şüphe bulunmayan üç dua vardır: -Mazlumun duası; misafirin duası; babanın çocuğuna duası.” [Ebû Dâvûd, Vitr 29] *Allah katında makbul dualardan üç tanesine işaret eden hadisimizin Riyazüs Salihin'de Yolculukda Dua bölümünde zikredilmesi, misafirin duası ile ilgili kısmından dolayıdır. 

8- Ramazan ayında -Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -Ramazan`ın ilk gecesinde Cennet kapıları açılır. Her gece sabaha kadar bir münadi seslenir: Günahlarının affedilmesi için istiğfar eden yok mu? Tevbe eden yok mu? Allah tevbesini kabul buyursun. Dua eden yok mu? Cevap verilsin. Kendisi için bir şey isteyen yok mu? isteği hemen karşılansın.” [Müsned, 4:22] 

9- Ramazan ayında -Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: -Ramazan`ın ilk gecesinde Cennet kapıları açılır. Her gece sabaha kadar bir münadi seslenir: Günahlarının affedilmesi için istiğfar eden yok mu? Tevbe eden yok mu? Allah tevbesini kabul buyursun. Dua eden yok mu? Cevap verilsin. Kendisi için bir şey isteyen yok mu? isteği hemen karşılansın.” [Müsned, 4:22]


12 Mart 2016 Cumartesi

SINAV DUASI | YGS





Sınav duası, imtihanlarda başarı sağlayabilmek için, sınava girmeden ya da girdikten sonra Allah u Teala'dan yardım istemek amacı ile okunan duadır.
Sınava girilecek gün 70 defa Salat-ı Nariye okunmalıdır.
''Ya men leccemel mütekebbirine b licami azametihi selliim sellim ya Hafız''
Sınav Duası
“Allâahümme salli alâa seyyidinâa Muhammedin ve alâa âali seyyidinâa Muhammedin salâaten tünciinâa bihâa min cemî’il-ehvâali ve’l âafâat. Ve takdıy lenâa bihâa cemî’alhaacâat ve tütahhirunâa bihâa min cemî’is-seyyi’âat ve terfeunâa bihâa indeke a’led-derecâat ve tübelligunâa bihâa aksa’l gaayâati min cemî’il-hayrâti fi’l-hayâati ve ba’del-memâat. Inneke alâa külli sey’in kadiyr.” AMİN.


Sınav Duasının Anlamı
  • Allâh’ım, Efendimiz Muhammed’e ve ehl-i beytine bizi bütün korku ve âfetlerden kurtaracağın,
  • Bütün ihtiyaçlarımızı gidereceğin,
  • Bütün günahlarımızdan temizleyeceğin,
  • Nezdindeki derecelerin en yücesine yükselteceğin,
  • Hayatta ve ölümden sonra bütün hayırların nihâyetine ulaştıracağın şekilde râhmet eyle. Muhakkak sen her şeye kaadirsin. AMİN.
Sınava girecek bir kimse sınav günü bu duayı 7 kere okuyarak Allah'a dua ederse, sınav anında melekler ve ruhaniler ona yardım eder, onların sayesinde doğruyu kolayca bulur. Ayrıca;
“Rabbi-şrahli sadriy ve yessirlî emrî, vahlul ukdeten min lisanî yefkahü kavlî”
Kim bu ayeti kerimeyi sınava girmeden evvel 11 defa okursa, sınavda sorulan her soruya rahatlıkla yanıt verebilir.

Peygamberimiz Neden Kıyamete Kadar Yaşamadı ?


Peygamberimiz Neden Kıyamete Kadar Yaşamadı ?


Allah'ın peygamberimize verdiği ömrü değiştirmek istemiyordu. Oda diğer insanlar gibi vakti gelince
ölmek istiyordu. Bir İnsan olarak kıyamete kadar yaşaması imkansızdı. Tabiki de ALLAH isterse
yaşatırdı. Ama peygamberimiz ben yoksam bile beni temsil eden emanetler bıraktım sizlere....

O Emanetler;
-Kuran-ı Kerim
-Hadisler

HER CANLI ÖLÜMÜ TATACAKTIR.


---------------------------------------
Burcu Tuncer [Din Kültürü Öğretmeni]

11 Mart 2016 Cuma

Cum"anın özelliği nedir? Niye kıymetlidir?

            Cum"anın özelliği nedir? Niye kıymetlidir?





Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Allah katında günlerin efendisi Cuma’dır. O kurban ve Ramazan bayramı günlerinden de faziletlidir. Cuma gününde şu beş özellik vardır: 1- Hazret-i Âdem o gün yaratıldı. 2- O gün yeryüzüne indirildi. 3- O gün vefat etti. 4- O günde öyle bir an vardır ki, günah veya akrabalarla ilişkiyi kesme konularında olmamak şartıyla kul Allahü teâlâdan bir şey isterse Allahü teâlâ mutlaka onu verir. 5- Kıyamet o gün kopacaktır. Allah’a yakın hiç bir melek, hiçbir gök, hiçbir yer yoktur, hiçbir rüzgar, hiçbir dağ ve taş yoktur ki, Kıyametin kopmasına sahne olacağı için Cuma gününün heybetinden korkmasın.)
 [Buhari, İ. Ahmed]

Cuma, müminlerin bayramıdır. Bugün yapılan ibadetlere en az, iki kat sevap verilir. Bugün işlenen günahlar da, iki kat yazılır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(Sevaplar içinde Cuma günü ve gecesinde yapılandan daha kıymetlisi, günahlar içinde de, Cuma günü ve gecesinde işlenilenden daha kötüsü yoktur.) [Ramuz]

(Cuma günü günah işlemeden geçerse, diğer günler de selametle geçer.) 
[İ.Gazali]

(Cuma günü, kuşlar, vahşi hayvanlar birbirine, “Selam size, bugün Cumadır” derler.)
 [Deylemi]

(Cuma diğer Cumaya kadar ve fazladan üç gün içinde işlenen günahlara kefaret olur. Çünkü iyi bir amel işleyene on kat sevap verilir.)
 [Taberani]

(Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.)
 [Deylemi]

(Cuma günü gusleden kimsenin günahları affolur.) 
[Taberani]

(Cuma günü sabah namazından önce, “Estagfirullahelazim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh” okuyanın, deniz köpüğü kadar da olsa, bütün günahları affolur.) 
[İbni Sünni] 

[Böyle büyük mükafat verilebilmesi için, o kişinin, düzgün itikada sahip olması, kul hakkını, kazaya kalan farzlarını ödemesi ve haramlardan vazgeçmesi şarttır.]

(Cuma günü veya gecesi ölen mümin, şehit olur, kabir azabından kurtulur.)
 [Ebu Nuaym]

(Ana-babanın kabrini, Cuma günleri ziyaret eden kimsenin günahları affolur, haklarını ödemiş olur.) 
[Tirmizi] 

(Cuma günü 80 salevat getirenin, 80 yıllık günahı affolur.) 
[Dare Kutni]

(Cuma gecesi Yasin suresini okuyanın günahları affedilir.)
[İsfehani]

(Cuma günü veya gecesi Duhan suresini okuyana Cennette bir köşk verilir.)
 [Taberani]

10 Mart 2016 Perşembe

Cennete Girmeye Vesile Olan Altı İbadet

            Cennete Girmeye Vesile Olan Altı İbadet  



Peygambe Efendimiz Buyurdu ki;Şu altı şeyi yapacağınıza söz verin, ben de size cenneti söz vereyim: 


1- Namaz kılmak.Günde beş vakit farz namazı vaktinde eda etmek.

2- Zekât vermek.Eğer kişinin maddi durumu varsa zekatını ihtiyacı olanlara vermek.

3- Emanete riayet.(Her ne şekilde olursa olsun maddi manevi olarak emanet edilen herşeye sahip çıkmak)

4- Zinadan sakınmak.Kuranın beyanı şöyledir: “Her türlü fuhşun açığına da kapalısına da yaklaşmayın..” (Enam, 151)

5- Helâl yemek.Allah’ın yaratmış olduğu şeylerde asıl olan helalliktir. Yani, Kur’an ve Sünnet’te, hakkında bir yasaklama gelmemiş olan her şey helaldir. 

6- Dili [elfaz-ı küfr, yalan, gıybet, lânet, malayani gibi] kötü sözlerden korumak.






İç Sıkıntısını Gideren Dualar

                          İç Sıkıntısını Gideren Dualar  


Allah Teala Kur'an-ı kerimde "Her zorluğun bir kolaylığı vardır!", Peygamber Efendimiz (sav) ise bir hadis-i şerifinde "Çalışmaksızın dua eden, silahsız savaşa giden gibidir." buyuruyor...


 Bu minvalde iç sıkıntısını gidermek için evvela kendimiz çaba göstermeli, hayırlı meşgaleler vasıtasıyla sebeplere yapışmalıyız. Psikoloji ilmi de sıkıntının bir numaralı çaresinin insanın içini ferahlatan, güzel aktiviteler olduğunu söylüyor. 

Dinimizce de iç sıkıntısını, kalbe gelen darlanmaları gidermek için birtakım dualar tavsiye edilmektedir. İşte o dualar... 

Hadis-i şeriflerde şöyle buyruldu: “Her gün sabah akşam yedi kere, “Hasbiyallahü la ilahe illahü aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabb-ül arşil azim” okuyan, dünya ve ahiret sıkıntısından kurtulur. 

“La havle ve la kuvvete illa billah okumak, 99 derde devadır. Bunların en hafifi sıkıntıdır. “ 

"Bir sıkıntıya düşünce, “Bismillâhirahmanirrahim velâ havle velâ kuvvete illa billâhil aliyyil azim” diyeni Allahü teâlâ, sıkıntı ve belalardan muhafaza eder." 

“Sıkıntılı iken “Hasbünallah ve ni’mel-vekil” deyiniz.”

 “Yasin okuyanın sıkıntısı gider.” “La ilahe illallah kable külli şey’in, La ilahe illallah ba’de külli şey’in, La ilahe illallah yebka Rabbünâ ve yefni küllü şey’in diyen sıkıntıdan kurtulur.”

 Cuma namazından sonra, İhlâs, Felak ve Nas’ı yedişer defa okuyan, bir hafta, kaza, bela ve sıkıntılardan kurtulur.” 

“La ilahe illa ente, sübhaneke inni küntü minezzalimin” diyen, uğradığı beladan kurtulur.” 

“Sıkıntı için şu duayı okuyun: La ilahe illallahülazim-ül-halim la ilahe illallahü Rabbül-Arş-ilazim la ilahe illallahü Rabbüs-semavati ve Rabbül-Erdi Rabbül Arşil-kerim”. 

“Sıkıntıya düşen 7 defa Allah, Allahü Rabbi, lâ üşrikü bihi şey’a desin” “Sıkıntı için, “Allah, Allah Rabbünâ lâ şerikeleh” deyin”

 “Sıkıntıdan kurtulmak için, Allahü teâlâya kalbinden yalvararak, 14 secde âyetini [ezberden, ayakta] okuyup, her birinden sonra, hemen secde etmelidir.” 

“Bismillâhirrahmânirrahim ve lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ billâhil’ aliyyil’azim okumak, sinir hastalığına ve bütün sıkıntılara iyi gelir. 

“ İmam-ı Cafer (ra) hazretlerinin sıkıntı ve güçlük anında okuduğu dua ise şöyledir: "Yâ uddeti ınde şiddeti, ve yâ gavsi ınde kürbeti! Ührüsni bi-aynikelleti lâ tenâmü vekfini birüknike ellezi lâ yürâmü" 

Mealen: "Güçlükte desteğim, sıkıntıda imdâdıma yetişen, her an görüp gözeten Rabbim, beni muhafaza et, sonsuz kudretinle, bana yardım eyle!" Hasan Basri hazretlerine kıtlığın, fakirliğin, kısırlığın çaresi soruldu. Bütün bunların çaresinin tövbe ve istiğfar olduğunu söyleyerek şu ayet-i kerimeleri okudu: "Çok affedici olan Rabbinize istiğfar edin ki, gökten bol yağmur indirsin; size, mal ve oğullar ile yardım etsin, sizin için bahçeler, ırmaklar versin.

" Bir hadis-i şerif meali de şöyledir: "İstiğfara devam edeni, Allahü teâlâ, her sıkıntıdan, üzüntüden, dertten, geçim darlığından kurtarır, ferahlığa çıkarır ve ummadığı yerden rızıklandırır.

" Yine bir hadis-i şerife göre sadaka vermek ve 70 kere "Estağfirullah min külli mâ kerihallah" demek, sıkıntıları giderir. Bu istiğfar, “Ya Rabbi, razı olmadığın şeylerden ne yapmışsam hepsini affet, yapmadıklarımı da yapmaktan koru.” anlamına gelmektedir.

9 Mart 2016 Çarşamba

Zinadan ve Faizden Bile Tehlikeli Günah

                  Zinadan ve Faizden Bile Tehlikeli Günah



Belki de her gün işlediğimiz bu günah aslında zinadan ve faizden bile daha tehlikeli...

Matematikte sıfır yok edici elemandır. Hangi sayıyla çarparsanız çarpın sonuç yine sıfırdır. Aynen gıybette sıfır gibidir bütün güzel amelleri siler, bitirir. 

Ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi gıybet de sevapları yer bitirir. Bir kimsenin arkasından duyduğu zaman hoşlanmayacağı şekilde konuşmak gıybettir. Halk arasında çok kullanılan “olanı söylüyoruz”  sözü de yanlıştır. 

Eğer o konuşmayı o kimse duyduğunda hoşuna gitmeyecekse olanı da söyleyemeyiz. Zaten olmayan bir şeyi söylemek o kimseye iftira olur. 

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)de bir hadislerinde gıybeti şöyle tarif etmektedir. `Gıybet nedir, bilir misiniz? “Allah ve Resûlü daha iyi bilir,” dediler. 

Peygamberimiz (s.a.v.): `Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır` buyurdu. Söylenen ayıp eğer okardeşimde varsa, ne dersiniz?` diye soruldu: Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin; yoksa, o zaman ona iftira ettin demektir,`buyurdu.(Müslim Birr 70) 

Yine başka bir hadisi şerifte; Gıybetten sakının! Çünkü gıybet zinadan daha şiddetlidir. Kişi zina eder, sonra tevbe ederse, Allah onun tevbesini kabul buyurur. Ancak gıybet eden, gıybet edilen affetmedikçe, mağfiret olunmaz. (Kenzul-ummâl, 3/1057) 

Cenab-ı Hak Hucurat-12 suresinde şöyle buyurmaktadır: Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allaha karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.(Hucurat-12)

 Gıybet, insanlar arsında güven duygusunun zedelenmesine sebep olur. Gıybetin yaygın olduğu bir toplumun huzur ve güvenliği de bozulur. Bir insanı arkasından çekiştirdiğimiz zaman, kendisi yanımızda olmadığından dolayı kendisini savunamaz. Nasıl ki bir ölü kendini savunamazsa yanımızda olmayan bir insanda kendini öyle savunamaz. 

Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu. Gıybet etmeyin! Zira gıybette 3 afet vardır: 

1- Yaptığı hayır ve hasenat kabul edilmez.   

2- Üzerine günahlar birikir.  

3- Dualar asla kabul edilmez. 

Kıyamet günü amel defteri eline verilen kul orada işlememiş olduğu iyiliklerin yazılı olduğunu görünce Ya Rabbi, bu iyilikler bana nereden geldi?der. 

Allah (cc) da O iyilikler senden habersiz olarak senin gıybetini yapanlardan geldi. der. 

Hadisi Şerifte şöyle buyrulur: Aziz ve Celil olan Rabbim beni miraca çıkardığında, demirden tırnaklarla yüzlerini ve gözlerini tırmalayan bir topluluğa rastladım. Cebraile dedim ki: Bunlar kimlerdir? Şöyle dedi: Bunlar gıybet ederek insanların etlerini yiyen ve onların şereflerine dil uzatanlardır. (Müsned, 3:224) 

Gıybet edeni Allahü Teâlâ on şeyle cezalandırır: 

1.Rahmetinden mahrum eder.(Ahirette biz amellerimizle değil rahmeti ilahi ile cennete gireceğiz.) 

2.Meleklerden uzak eder. 

3.Taatini, iyiliklerini yok eder.(Kabir âlemine amellerimizle gideceğiz.) 4.Resülullah`ın ruhunu ondan çevirir. (Şefaati uzamaya nail olamaz.) 

5.Allahü Teâlâ ona gadab eder.(Allah mümin kulunun kalbine 360 defa rahmet nazarı ile bakar. Gıybet yaparsa gadaba döner.) 

6.Ruhu teslim olurken, onu baş aşağı eder. 

7.Kabir azabı şiddetli olur. (Kabir azabı 3 şeyden olur. Gıybet-kovuculuk-bevil)

 8-Ölüm zamanında amellerini sevapsız bırakır. 

9.Cehenneme yakın eder. 

10.Cennetten uzak eder. (Cehennemden en son çıkan, gıybetten tövbe edendir. Cehenneme ilk giren, gıybetten tövbe etmeden ölendir. R. Nasihin) (Dürretül vaizin)

Cenneti Satın Alanlar

                               Cenneti Satın Alanlar

Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği Cennet karşılığında satın almıştır…” 
(et-Tevbe, 111)


 Bu dünya, manevi anlamda bir pazar yeridir. Allah, bize zaten kendisinin lütfettiği malımız, canımız, zamanımız ve emeğimizi satın almak istiyor.

 Biz bunları O'na satarsak karşılığında alacağımız şey ise Cennet'tir. Allah bütün müslümanlara en hayırlı bir ticaretin, en güzel bir satın almanın imkanını verdi. 

Her şeyimizi O'nun yoluna seferber edersek bizler dahi Cennet'i satın alabiliriz... Allah Teala, hepimizi Cennet'i 'satın alan' kullarından eylesin, amin!



8 Mart 2016 Salı

Efendimiz (sav)'in "Yazıklar Olsun!" Dediği Kişi

       Efendimiz (sav)'in "Yazıklar Olsun!" Dediği Kişi  



 Nitekim, hadis-i şeriflerde Ramazan-ı şerifi en güzel bir şekilde ihya edenlere çeşitli müjdeler haber verildiği gibi Efendimiz (sav), Ramazan'ı ihmal etme bedbahtlığına uğrayan müslümanlar için şöyle buyurmuşlardır: “…

Cebrâîl -aleyhisselâm- bana göründü ve; «Ramazân’a erişip de günahları affedilmeyen kimse rahmetten uzak olsun!» dedi. Ben de «Âmîn! Amin! Amin!» dedim…” (Hâkim, IV, 170/7256; Tirmizî, Deavât, 100/3545) "Yazıklar olsun o kimseye ki, Ramazan ayına girer de bağışlanmamış olarak çıkar gider. " 

Yani, Ramazan-ı şerif boyunca Allah Teala'nın lütfettiği rahmet ve bağışlanma yağmurundan sakınmamak gerekir. Zira bu, yağmur yağdığı zaman bol su isteyen ekinlerinin üzerine bıranda gerip onları susuz bırakan çiftçinin haline benzer... Allah Teala hepimizi önümüzdeki Ramazan'a eriştirsin ve O'nu hakkıyla ihya etmeyi nasip eylesin, amin!



Allah'ın İnsanoğluna 11 Emri

                         Allah'ın İnsanoğluna 11 Emri  


KİBİRLİ OLMAMAK VE ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK "Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin." (İsra, 37) 

KENDİNE GELMEK

 25. Kur’an, kovulmuş şeytanın sözü değildir. 26. (Hâl böyle iken) nereye gidiyorsunuz? 27,28. O, âlemler için, içinizden dürüst olmak isteyenler için, ancak bir öğüttür. (Tekvir, 25-28) 

ÇARESİZLİĞE DÜŞMEMEK "Onlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz" derler." (Bakara, 156)

 GÜÇ SARHOŞU OLMAMAK "5.İnsanoğlu, kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? 6"Yığınla mal harcadım" diyor." (Beled, 5-6) 

İSLAM KARDEŞLİĞİ "Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin." (Hucurat, 10) 

ALLAH'TAN YARDIM ALMANIN YOLU "Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır." (Muhammed, 7) 

TEK BAŞINA YAŞANAMAZ "Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O'nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır." (Rum, 21) 

YAPTIĞIN İYİLİKLERİ UNUT, ANLATMA! "Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir)" (Bakara, 263) 

KÖTÜLÜĞE HEMEN KARŞILIK VERME, ÖFKENİN DİNMESİNİ BEKLE! "Rahmân'ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, "selâm!" der (geçer)ler." (Furkan, 63) 

ÇIKARCI OLMAMAK VE ADİL DAVRANMAK "7. Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu. 8. Ölçüde haddi aşmayın. 9. Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın." (Rahman, 7-9)

Namaz Kılmayan Kişi Cehenneme Mi Gidecek?

     Namaz Kılmayan Kişi Cehenneme Mi Gidecek?

Namaz kılmayan müslüman kafir olmaz; ancak günahkar olur. Ahirette ise Allah Teala namaz kılmayan günahkar müslümanları dilerse affeder, dilerse cezalandırır.


Yine de dinimizde namazı terk edenlere hitaben çok şiddetli uyarılar ve ihtarlar mevcuttur. Mesela "Namaz, dinin direğidir!" hadis-i şerifi uyarınca namazı terk edenler, 'din binası'nın temel direğini yıkmış olurlar. Yani ortada din namına bir şey kalmaz. 

Namazın akıllı, büluğ çağına girmiş, hayız ve nifastan temizlenmiş her Müslümana farz olduğu konusunda görüş birliği vardır. Namaz ve oruç gibi bedenî ibadetlerde vekâlet ve niyabet geçerli değildir. Namazın farz olduğunu inkâr eden dinden çıkar. 

Çünkü namaz kesin ayet, hadis ve icma delilleriyle sabittir. Tembellik veya umursamazlık sebebiyle namazı terkeden âsî ve fasık olur. Taberânî'nin rivayet ettiği bir hadiste, 

Peygamberimiz (asm); "Kıyâmet (mahşer) günü, kulun sorgulaması namazdan başlayacaktır. Eğer, beş vakit namazı tamam ise, felâha (Cennet'e) kavuşacak, namazı noksan ise hâb-ü hüsranda (cehennemde) kalacaktır." Namazı kılmamak dünya ve âhirette azaba sebep olur. 

Âhiretteki azapla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Onlar suçlulara sorarlar: Sizi Sakar cehennemine sürükleyen nedir? Suçlular şöyle cevap verirler: "Biz namaz kılanlardan değildik." (Müddessir, 74/40-43). "

Onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular. Onlar bu taşkınlıklarının cezasını yakında göreceklerdir. Fakat tövbe edip, iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır." (Meryem, 19/59, 60). Hz. Peygamber (s.a.s)'de şöyle buyurmuştur: "Bilerek namazı terkeden kimseden Allah ve Resulunün zimmeti kalkar." (Ahmed b. Hanbel, IV, 238, VI, 461).

 "Kim ikindi namazını terkederse ameli boşa gitmiş olur." (Buhârî, Mevâkît,13, 34; Nesâî, Salât,15). 

7 Mart 2016 Pazartesi

İnsan Ölse Bile Sevabı Devam Eden 3 Şey

                 

                     İnsan Ölse Bile Sevabı Devam Eden 3 Şey 

" Esâsen malın ve hattâ gerektiğinde canın Allâh -celle celâlühû- yoluna fedâ edilmesi, -îmânın bir kemâl şartı olarak- her müminin uyması gereken îlâhî bir emirdir. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “Gerçek müminler ancak; Allâh ve Rasûlüne îmân eden ve sonra da şüpheye düşmeyerek mallarıyla ve canlarıyla Allâh yolunda cihad eden kimselerdir. İşte (îmânlarında) sâdık olanlar bunlardır.” (el-Hucurât, 15) “O takvâ sâhipleri, kendilerine rızık olarak verdiğimiz her şeyden (Allâh yolunda) infâk ederler.” (el-Bakara, 3) “Allâh, müminlerden cennet mukâbilinde canlarını ve mallarını satın almıştır…” (et-Tevbe, 111) “İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allâh’ın rızasını kazanma uğrunda kendisini (ve malını) fedâ eder…” (el-Bakara, 207) 

Hadîs-i şerîfte buyurulur: “İnsan ölünce, üç ameli dışında bütün amellerinin sevâbı kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifâde edilen ilim, arkasından duâ eden hayırlı evlâd.” (Müslim, Vasiyye, 14) İslâm âlimleri, sadaka-i câriye ile ekseriyetle vakfın kastedildiğini beyân etmişlerdir. Sadaka-i câriye, Allâh rızası için, dâimî sûrette hizmet veren bir eser bırakmaktır.

 Kâmil bir mümin olabilmenin şartlarından biri de “servet bir emânettir” şuuruyla yaşayabilmektir. Bu itibarla servetin, infak ölçülerinin dışında kullanılması, emânete hıyânet sayılır. Bu hıyânetin âhiretteki hesabı ağır olacağı gibi, dünyada da fert ve cemiyet planında nice buhranlara sebebiyet vereceği âşikârdır. Dolayısıyla infak, sermâyenin bir kanser mikrobu gibi cemiyetin sulh ve sükûnunu ihlâl etmemesi ve fertler arasındaki hased ve düşmanlıkların ortadan kalkması için en tesirli bir çâredir. Servet sâhipleri, kendilerinin muzdarip ve muhtaç insanların yerinde olabileceklerini hiçbir zaman hatırlarından çıkarmamalıdırlar. Bu bakımdan, imkân nispetinde infak seferberliğine katılma gayreti içinde bulunmalıdırlar. Zîrâ bu davranış, verdiği nîmetler sebebiyle Allâh Teâlâ’ya karşı fiilî bir şükür ifâdesidir."

 OSMAN NURİ TOPBAŞ

6 Mart 2016 Pazar

Peygamber Efendimizin Gençlere 50 Vasiyeti



        


              Peygamber Efendimizin Gençlere 50 Vasiyeti


Ebû Derda (r.a.) anlatıyor:

“Allah Resûlü’nü (s.a.v.) şöyle derken dinledim:

‘Kim ilim tahsili için yola koyulursa Allah onun için cennete giden yolu kolaylaştırır.

Melekler, yaptığı işten dolayı duydukları hoşnutluğu belirtmek üzere ilim öğrenenin üzerine kanatlarını gererler. Göktekiler ve sudaki balıklara varıncaya kadar yeryüzünde yaşayan tüm canlılar ilim öğrenen kimse için mağfiret dilerler.

Alimin, ibadetle meşgul olan (âbid)  kimseye olan üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bırakmazlar. Peygamberler miras olarak sadece ilim bırakırlar. Kim ilmi elde ederse büyük bir pay ele geçirmiş olur.”

Ebû Davud, Tirmizî, İbn Mâce, Beyhaki ve İbn Hibban

“Oku..”4

Allah-u Teâlâ’nın, Peygamberi Muhammed’e (s.a.v.) söylediği ilk söz. Hz. Peygamber’in kalbine inen ilk vahiy nuru... Vahyin ilk ışıltısı ve ilk aydınlığı...

Okumak ilmin yolu; ilim ise bilmenin kaynağıdır. Bilgi ise aklın ve kalbin nurudur. Bilgi olmadığı takdirde akıl ve kalp, cehaletin ıssız vadilerinde, dalaletin çöllerinde nereye gittiğini bilmez şaşkın bir halde kalakalır. Bilgi olmadığı sürece akıl ve kalp asla hidayet yolunu bulamaz.

İlimden maksat; bireyin dünya ve ahiret hayâtında kendisinden faydalandığı ve başkalarına da faydalı olduğu her ilimdir. Özelikle insanı evrenin, hayâtın ve eşyanın değişmez kanunlarının kaynağı olan Yaratıcı’ya bağlayan ilimdir. Çünkü insanın öğrendiği ve keşfettiği bütün bilgilerin yegane kaynağı ve mercii ancak Allah’tır. Aynı şekilde elde edilen maddi neticelerin kaynağı da O’dur.

Çiftçinin ürün elde etmek, hasat almak ya da istifade etmek amacıyla toprağa bıraktığı çekirdek ya da tohumu düşün. Allah işte o çekirdek ve tohumun ürününü verebilmesini belli koşullara bağlamıştır. Bu koşullardan bir tanesi eksik olsa, toprağa bırakılan o çekirdek veya tohum asla beklenen ürünü vermez.

Çiftçinin ya da ziraatçinin tecrübeleri ve uygulamaları esnasında elde ettiği ilmin kaynağı ve esası Rabdir. Çekirdeğin, tohumun, havanın, suyun, güneşin Rabbi... Aynı şekilde çalışan elin, gözlemleyen gözün, şefkatli gönlün Rabbi...

Bütün bunların üstünde ise “ümit” var...

Bol ve temiz ürün elde etme ümidi...

Geçmişte ve günümüzde birtakım insanlar, ümidi ve imani ilmi temelinden saptırarak kendi zanlarınca birtakım zaruri sonuçlara bağladılar. Gerçekte onlar hakikatin etrafında dolaşmakta ama ona asla ulaşamamaktadırlar.

Çünkü ümit gayb’dır... Gayb ise yalnızca Allah’ın kudret ve tasarrufundadır.

İlim konusunda, dünyevi ilimleri ve özelliklerini mutlaka anlatacak olsaydım, dini ilimleri anlatmadan geçmezdim. Çünkü dini ilimler anlatılmaya daha layıktır. Kaldı ki, dini ilimleri anlatmak da ilim öğretme ve öğrenmenin bir çeşididir. Bazen zındıklığın amaçlandığı, yıkımın hedeflendiği ve dini ilmin ifsadı niyetiyle öğrendiği durum bunun dışında kalır... Bunda ise pek çok tehlike vardır. Allah’ın Resûlü (s.a.v.) ne kadar doğru söylemiş:

“Ümmetim hakkında en çok endişe ettiğim şey, çok bilmiş her münafıktır.”

Hadis-i şerîfe, temiz ve iffetli söze dönüyoruz:

“Hiç kuşkusuz ilim öğrenmek farzdır.”

İlmin farz oluşuna ilişkin pek çok özendirici faktör vardır. “Kim ilim tahsili için yola koyulursa Allah onun için cennete giden yolu kolaylaştırır...”

“Kolaylaştırır” sözcüğünde duralım.

Hadis-i şerîfte buyurulmaktadır ki:

“Cennet gönle hoş gelmeyen şeylerle çevrilidir.”

Öyleyse cennet yolu zorlu ve çetindir. Cennet’in etrafı meşakkat, yorgunluk ve bıkkınlıklarla kuşatılmıştır. Cennet yolcusu pek çok yanılmalara, yanlışlara, tökezlemelere düçar olacaktır.

İnsan nefsini tahrik eden şehvet çukurları, keyfi arzuların zirveleri, şehvet dikenleri ve tırmıkları... Ter, gözyaşı, mücadele, savaş ve sabır...

Bunların hepsi ilmin kaynağına sımsıkı bağlanmış ilim öğrencisinin önünde kolaylaşmaktadır. Niçin?

Çünkü ilim öğrencisi, engeller karşısında ancak apaçık bir delille hareket ederek bütün engelleri hiçbir zorluk ve sıkıntı duymadan aşmaktadır. Asla şaşkınlığa düşüp yolunu kaybetmemekte, yolda tıkanıp kalmamakta ve tereddüt etmemektedir.

İlim öğrencisinin karşılaştığı kolaylığın ilki ve en büyüğü, meleklerin kanatlarıdır.

Bu kanatlar ilim öğrencisi için yere iner ve son derece şefkat ve yumuşaklıkla onu üzerine alır. Sonra, engellerin üstüne yükselip adeta engellerle alay ederek, onlara aldırmadan geçip gitmesi için meleklerin kanatları ilim öğrencisini kaldırır, yükseklere çıkarır.

Meleklerin kanatlarında manevi dereceler kateden ilim öğrencisi dünya hayâtının ağırlıklarından hafiflediğini, yeryüzünün kir ve pisliklerinden gönlünün ve vicdanının temizlendiğini hisseder.

Vicdanında hoşnutluk nağmeleri ve mutluluk melodileri ses verir. Yüzünde derin bir neşe belirir.

Sonra bütün bunlar yola devam etme azmi ve kararlılığı biçiminde davranışlarına akseder.

Bu durum gerçekte Hz. Peygamber’in (s.a.v.) haber verdiğinden başka bir şey değildir:

“Göktekiler ve sudaki balıklara varıncaya kadar yeryüzünde yaşayan tüm canlılar ilim öğrenen kimse için mağfiret dilerler.”

Denizlerin karanlık mağaralarında ve yoğun su katmanları altında yaşayan balıklara varıncaya kadar tüm canlılar ilim öğrenen kimse için sürekli mağfiret diliyorlar. Mağfiret dilekleri su katmanlarını yarıyor, nihayet suyun yüzeyine çıkıyor ve bir ahenk içinde diğer dualara katılıyor.

Sevgili gençler...

İlim öğrencisinden bütün dünya razı ve hoşnuttur.

Aileden başlayıp tüm canlılara varıncaya kadar bütün dünya...

Makam ve onur bakımından ilim öğrencisinin sahip olduğu fazilet ve üstünlüğe denk hiçbir fazilet ve üstünlük yoktur... İbadetle meşgul olan (âbid) kimse Allah katında ve insanlar nezdinde yüksek bir derecede olduktan sonra, ilmiyle amel eden alim de, elbette daha yüksek bir makamda ve daha ulvi bir mertebede olacaktır.

Alimin âbid kimseye olan üstünlüğü, dolunayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir.

Dolunayın bulunmadığı bir gecede yıldızlar parlak bir biçimde ortaya çıkarlar ve etrafa ışık saçarlar. Hatta ışığı cılız en uzaktaki yıldız bile belirginleşir, göze gelir. Ama ay ortaya çıkıp dolunay halini aldığında o yıldızlar tutulur, gizlenir ve tevazu gösterirler.

Alim ile âbid arasındaki fark işte böyledir!!..

“Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bırakmazlar. Peygamberler miras olarak sadece ilim bırakırlar. Kim ilmi elde ederse büyük bir pay ele geçirmiş olur.”

Büyük bir miras, ağır bir sorumluluk, zor bir emanet...

Kime bu miras verilmiş ve o da bunları hakkıyla takdir edip kıymetini bilerek, gereğini yerine getirmiş ise muhakkak o dosdoğru bir yola (sırat-ı müstakim’e) iletilmiştir. Kime de bu miras verilmiş ve o da bunları hakkıyla takdir edemeyerek kıymetini bilmeyerek, gereğini yerine getirmemiş ise muhakkak onun ameli boşa gitmiştir. Ve kime de bu miras verilmemiş ve o da bunları elde etmek için gayret göstermemiş ise muhakkak o dünyasını ve ahiretini ziyan etmiştir.

Sevgili gençler...

Göz ve kalplerimizden cehalet örtülerini kaldırmaya ve ardından hayât yolculuğunu sürekli olarak başkalarının ardısıra giden ve onlara uyan kuyruk insanlar olarak değil; onurlu önderler olarak sürdürmek için bu mirası elde etmeye ve ona olan güveni yeniden sağlamaya ne kadar muhtacız.

Aklıma konuyla alakalı çok güzel bir hikaye geliyor.

Rivayetlere göre;

Hz. Peygamber’in vefatından sonra Ebû Zerr (r.a.), bir gün Medine’nin çarşılarını dolaşıyordu. İnsanları kargaşalı bir halde gördü. Dünya hayâtı onları iyiden iyiye meşgul etmiş, hayât meşgalesi onlara egemen olmuş, akıl ve duygularını esir almıştı.

Ebû Zerr (r.a.), dünya hayâtının müslümanları bu derece meşgul etmesinden endişeye kapıldı. İnsanlara seslendi:

–İnsanlar! Şimdi mescidde Muhammed’in mirası dağıtılırken siz mal ve ticarete kendinizi kaptırmış ne yapıyorsunuz?!

Bu söz üzerine insanlar derhal mescide koşuştular.

Ancak mescidde rukü ve secde eden, ibadet edenlerle birlikte, ilim öğreten alim ve ilim öğrenen öğrenciler ve fıkıh öğreten fakîh ve fıkıh öğrenen öğrencilerden başka bir şey göremediler. Derhal homurdana homurdana geldikleri gibi ökçeleri üzere geri döndüler. Ebû Zerr’e (r.a.):

–Mescidde, söylediğinden bir şey göremedik?! dediler. Ebû Zerr (r.a.):

–Muhammed’in mirası işte odur, cevabını verdi.

Bu bir hatırlatma ve öğüttü.

Sevgili gençler...

Ben de size ve kendime bu mirası hatırlatıyor ve onu öğütlüyorum. Zira hatırlatma ve öğüt, Allah’a inanan (mü’min) insanlara fayda verir.